Genç Vlad III'ün, batıda Macarlar ve güneyde Osmanlılar olmak üzere güçlü imparatorlukların arasında sıkışmış, aslında zayıf bir ülkeyi miras aldığını düşünün.
Küçük yaşta ailesinden koparılıp Osmanlı İmparatorluğu tarafından esir alınmış ve bu travma onda derin psikolojik yaralar bırakmıştı.
Nihayet iktidara geldiğinde, efsanevi bir vahşetle hüküm sürdü: En sevdiği öldürme yöntemi olan kazığa oturtma yönteminde (bir tür kâbus tiyatrosu olduğu söylenirdi), kurban sivri bir direğe oturtulur ve vücut ağırlığı korkunç şekilde yere düşerdi.
Yine de taktiksel zulüm, o cehennemî yüzyıllarda kralların temel iş gereksinimlerinden biriydi.
Ancak Vlad'ın vahşeti, terörün alışılmadık derecede sanatsal bir şeye dönüşmesine neden oldu.
Kurbanlarının kanlı ormanına mütevazı bir şekilde ekmek bandığı hikayeleri anlatılır.
İnşa etmek için çabaladığı bu itibar, daha büyük güçlere sınırlarını aşmamaları konusunda bir uyarıydı.
Ancak Vlad, birçok tarihi lider gibi, en kötü eylemlerinden daha karmaşıktı.
Kiliseleri gayretle inşa etti, yolsuzlukla mücadele etti ve halkının hayatını yabancı etkilere karşı korudu.
Vlad'ın Romanya'daki karmaşık mirası, George Washington'a dair anılarımıza benziyor: O, askeri operasyonlardan çok daha fazlasıyla hatırlanıyor.