Bir devlet başkanının, ordunun desteğini almadan ve parlamentonun onayını almadan bir darbe girişiminde bulunması, siyasi tarihte eşi benzeri görülmemiş bir olay.
Yoon Suk Yeol'un bu acemice denemesi, bir darbenin nasıl olmaması gerektiğine dair canlı bir örnek teşkil ediyor. Ordudaki karışıklık, başkanın belirsiz emirleri ve parlamentonun hızlı tepkisi, girişimin başarısız olmasına neden oldu. Bu durum, otoriter bir rejim kurma arzusuyla yola çıkan bir liderin, ne kadar hazırlıksız ve güçsüz olabileceğini gözler önüne seriyor.
Bolsonaro ve Trump destekçilerinin yaşadığı başarısız darbe girişimleriyle kıyaslandığında, Güney Kore'deki olay daha da ilginç hale geliyor. Brezilya ve ABD'deki bu girişimlerde, en azından bir miktar şiddet ve kaos yaşanmıştı. Ancak Seul'de yaşananlar, daha çok bir siyasi kabus gibiydi.
Bu olay, bize şunu gösteriyor: Bir darbe başarılı olmak için sadece güç değil, aynı zamanda planlama, koordinasyon ve halk desteği de gerektiriyor. Yoon Suk Yeol'un girişiminde bu unsurların hiçbiri bulunmuyordu. Bu nedenle, onun darbe girişimi tarih kitaplarında sadece bir not olarak yer alacak ve unutulacaktır.
Güney Kore'de yaşananlar, bize gerçek bir darbenin ne anlama geldiğini hatırlatıyor. Şam'da yaşananlar gibi, bir darbe kanlı ve acımasız olabilir. İnsanlar ölebilir, şehirler yıkılabilir ve ülkeler yıllarca sürecek bir iç savaşa sürüklenebilir.
Sonuç olarak, Güney Kore'deki sıkıyönetim girişimi, başarısızlığıyla gülünç bir hale gelmiş olsa da, otoriter rejimlerin tehlikeleri hakkında önemli bir ders veriyor. Bu tür girişimlerin, sadece ülkeyi kargaşaya sürüklemekle kalmayıp, aynı zamanda demokratik kurumları da zayıflatabileceği unutulmamalıdır.